4 Şubat 2011 Cuma

modern masallar

iki kelimeydi bağlamaya yeten insanı tıpkı ayırmaya yettiği gibi..

Bir maille başladı her şey. Yazar alımları başlıyor. Gözleri parıldadı uzun zamandır tam da beklediği fırsattı.Uzun yaz günleri ancak böyle bir uğraşıyla geçerdi.
Hemen başvurusunu yaptı ve bir kaç yorum girdi. Büyük bir heyecanla haber beklemeye başladı. Her gün yaptığı ilk işti bilgisayarına bakmak. 2 gün sonra "yazar olarak kabul edildiniz yorumlarınızı bekliyoruz" mailini gördü. Çekingenlikle gezindi parmakları tanıdık olan klavyede. Kendini tanımadığı ortama girmiş yapayalnız  biri gibi hissetti. Korkarak ilk yorumunu girdi ve gönderdi. Beklemeye başladı; insanların ne düşündüklerine çok önem verirdi. Derken bir mesaj geldi. "hoşgeldin yeni üye; acemilik kolay atılır merak etme noktalama işaretlerine dikkat et" diye. Panikle neler yazdığını gözden geçirdi, hızlıca düzeltti. Aradan geçen günlerle çekingenliği azaldı ve yorumlara devam etti. Sevdiği, hoşuna giden şeylere yorum yapıyor, sözlükte inanılmaz zaman geçiriyordu. Derken ilk mesajını aldığı kişiden mesajlar gelmeye başladı. Ortak zevkleri üzerine, zamansız uzun konuşmalar başladı böylece. İnsanın tanımadığı birine kendini özgürce anlatabilmesinin hazzına vardılar. Birbirlerini sorgulamadılar oldukları gibi kabul ettiler. Soru sormadılar; geçmişle, başkalarının onlara yüklediği yönlendirmelerden her şeyden uzak olarak yaşadılar. Kendilerine verdikleri isimleri vardı sadece o kadar. İnşa ettikleri yapay dünyalarıyla, kendi öz gerçeklerinin farkına varmanın keyfi içindeydiler. 
Aralarında bir şeyler olduğunun ikisi de farkındaydılar ama bunlar söze dökülmemeliydi. Çünkü dile gelmek korkutucuydu; düşünmek bireysel bir şeyken, dile gelenler karşılıklı kabul gerektirirdi. Kabulsüzlüğe ikisinin de dayanacak gücü yoktu. Farkında oldukları ama dile getiremedikleri sözleşme gibiydi aralarındaki gizlilik.
Güzel günlerden bir gün, M. daha fazla tutamadı içindekileri, halbuki teknoloji soslu inşayı baltalamak gibiydi bu. Neler hissettiği anlattı korkarak, çekinerek karşılık bulamamanın korkusundan çok kaybetmenin korkusunu içinde yaşayarak. Tepkisiz kaldı Y. tepkisizlik en büyük tepki gibi geldi M ye. Farkettirmedi ama kırıldı içten içe. Bi parça da rahatladı birine, hemde içini bu kadar iyi bildiği birine içini boşaltmanın tarifsiz rahatlığını yaşadı. Aradan geçen bir kaç gün hiç konuşmadılar. Y. ne diyeceğini bilemedi. M. onunla konuşmak istemediğini düşündü. Çabalamadılar, dile gelmesinden korktukları şey, ortaya açıkça  dökülmüş ve  bu onları fazlasıyla rahatsız etmişti. M. pişman oldu, konuşmanın en başında birbirlerine verdikleri sözü bozduğunu hissetti. Son bir mail atarak, adresini ve sayfasını kapattı.
Y. eve geldiğinde telaşla açtı bilgisayarı. Aralarındaki anlamsız oyuna son verme kararı almıştı ki maili gördü.  "Oyuna son vermek sanırım benim görevim olmalı. Gizlilik ilkesini bozdum ama pişman değilim belki hissettiklerimi sana söylemeseydim her şey daha güzel olurdu. Ama o zaman sana ihanet etmiş olurdum. Sana yalan söylemek en son istediğim şeydi. Yapamadım. O yüzden belki de en güzeli burda sonlandırmak. Geçirdiğimiz zaman için çok teşekkür ederim. İlk defa kendimi rahatlıkla ortaya koydum. Kendine iyi bak..." Y. şok olmuştu. Ona hissettiklerini anlatamadan bitmişti. Ulaşmanın yollarını aradı, bulamadı. İlk defa o an, gerçeklik denizi dedikleri şeyin ne kadar büyük bir belirsizlik olduğunu farketti. Onun hakkında o kadar çok şey bilirken hiçbir şey bilmemenin acısını hissetti içinde. Bir parça da suçladı onu. Bu kadar çabuk mu vazgeçebildi düşüncelerinden dedi. Her gün umutla bir mesaj bekledi ama gelen yoktu.

Sabah gözlerini açtığında bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun hışmına uğramış, işe geç kalmıştı. İnatla bilgisayarını açtı. Gönderdiği cevapsız maillere bir cevapsız mail daha ekledi umutla. Sonra koşarak evden çıktı. Bu havada taksi bulmak yapılabilecek en zor işti. Otobüs durağına yürüdü. Taksilerin durmadığı gibi onu baştan aşağı ıslatmalarına saydırdı içinden. Durağa yaklaşırken kalkan otobüsü gördü yetişmek için koşarken dosyasını suyun içine düşürdü, lanet etti yağmura, durmayan taksiye, şöföre, hatta M' ye bile; yanlız bıraktığını  düşündü hemde ona en çok ihtiyacı olan zamanda. Kafasını kaldırdı, otobüsü zaten kaçırmıştı bir de üstüne heba olan dosyası onu kendine getirdi. Yanında duran otobüsün farkına vardı. Hemen koştu yetişme çabasıyla o arada birinin ona otobüse binmek için omuz atmasıyla  sarsıldı. Ne kadar kaba biri diye acımasız bakışlar atmak için döndü, omuz sahibi kişiye. Yağmurda ıslanıp sırılsıklam olan kedilerin hüzünlü gözlerini gördü derin bakışlarda. Tabi bide elindeki kırık şemsiyeyi. O da yağmura lanet edenlerden diye düşündü. Panikle otobüse atıldı, ağzını açmadı yol verdi. Bazı zamanlarda centilmenlik beklemek hayalden başka bir şey olmuyordu. Otobüse bindi ikiside; kırık şemsiyeli cam kenarına geçti. Yanındaki boş koltuğa da ıslak dosyayısıyla oturdu. Y. mendil aradı çantasında; hiçbir zaman düzenli olmadığını yüzüne vurdu çantası. Bulamayınca koluyla çamurları temizlemeye çalıştı aceleyle. O arada kırık şemsiyenin yere düşmesi kendine getirdi cam kenarı yolcusunu. Yanında oturan kıza baktı göz ucuyla burnundan su damlıyordu. Sonra çamurları silmek için harcadığı çabayı izlemeye başladı kendini alamayarak. Cebindeki mendili hatırladı. Tam vermeyi planlarken ıslanmış olduğunu hatırladı. Vazgeçti. Bazı zamanlarda kendimize karşı fazla kontrollü oluruz ya bu da öyle zamanlardan biriydi. Derken durağa yaklaşmalarıyla birlikte cam kenarı yolcusu izin istedi kalkmak için.
Akşama doğum günü kutlamak için bara gittiler. Mehmet yine gecikmişti, arkadaşlarının dırdırına ve internet  tutkunluğuna edecekleri laflar için kendisini hazırlamaya başladı. İçlerinden biri konuştuğun kız nasıl diye soruverdi. Apansızca, aniden. İnsanlar böyle diye içinden geçirdi Mehmet; yutkunamadı uzun zamandır yok saymaya çalıştığı gerçekle yüzleşti. Olmadı ya boş verin ,boş hayaller dünyası benimki diye geçiştirdi. Gruptan başka biri internetten aşk olunmayacağını söylemiştik biz sana dedi. Tanıştırıcaktık seni Yağmur'la neyse geç değil bu akşam tanışırsınız artık diye zorladı onu. Diğeri ise o da tam senin kafadan net ortamları çok sever diye anlatmaya koyuldu. Mehmet ise bir an önce gitmek için planlar yapıyordu. Sıkıntıyla etrafına bakınırken tanıdık bir yüz gördü. Aslında minik bi fotograf karesi. Bugün çamurlu dosyasıyla kavga eden kız değil mi o diye düşünürken arkadaşı koluna girdi hadi dercesine. Mehmet bir anda kendini kocaman bir grubun içinde buldu. Çoğunu tanıyordu iş arkadaşlarıydı. Aralarında tek birini tanımıyordu, onun da sırtı dönüktü gruba; galiba telefonla konuşuyordu. Mehmet önemsemedi, yüzünü de tam göremiyordu zaten. Bugün kırık şemsiyesiyle işe geldiğindeki komik halinden bahsetmeye başladılar. Mehmet kızardı , çocukluğundan beri en sevmediği özelliğiydi bu. Gözlerini kaçırmaya çalıştı. Kafasını kaldırdığında kendine ışıldayarak bakan yanlız değilsin diyen gözleri gördü. Yüzü aydınlanıverdi. Derken gruptan biri konuşmaya başladı 
"Siz tanışmamıştınız sanırım. Mehmet bu da okuldan arkadaşım Yağmur..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder